nisa 34 yaşar nuri öztürk

Kuranı Kerimi anlamak, ona göre yaşayabilmek, işte bütün mesele bu. Yaşar Nuri Öztürk Mealleri - Yazarın tüm Kur'anı Kerim mealleri. Bunu da bilmekte fayda var; yaz geceleri evdeki bu tarz camdan küçük kavanozları içine mum koyup ortamı güzelleştirmek ya da bir şeyleri asmak için işe yarayabilir Yaşar Nuri Öztürk'ten erkekleri kızdıracak sözler.. Petrol . 97.45 -0.95% Nisa Suresi 34. ayeti biz herkese açtık, şimdi herkes paylaşıyor. 'Kadını dövme hakkım var' diyor adam. 31 Mart 2016, 10:13. Atatürk irticayı iki temel açıdan değerlendirmiştir: 1. Felsefî açıdan, 2.Türk tarihi ve Türk Kurtuluş Savaşı açısından. Birinci anlamda irtica, hayatı geri götüren ve güzel olan her şeyi tahribe yönelen bir şer unsur olarak görülmektedir. Şöyle diyor Atatürk: Kimsenin bir başkasını cezalandırma hakkı olmadığını söyleyen Yaşar Nuri Öztürk, "Kuran'da kadını dövmeye izin veren bir hüküm yok. Bu yalan. Nisa Suresi 34. ayeti biz herkese Site De Rencontre En Suisse Gratuit. 1. Yâ, Sîn. يس Yasın 2. Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a ki, وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ Vel kur’anil hakiym 3. Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin; إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ İnneke le minel murseliyn 4. Dosdoğru bir yol üzerindesin. عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Ala sıratım müstekıym 5. Azîz ve Rahîm’in indirdiği üzeresin. تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ Tenziylel aziyzir rahıym 6. Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin. لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun 7. Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler. لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Le kad hakkal kavlü ala ekserihim fehüm la yü’minun 8. Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır. إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ İnna cealna fı a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun 9. Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler. وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ Ve cealna mim beyni eydihim seddev ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm la yübsırun 10. Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar. وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun 11. Sen ancak o zikire/Kur’an’a uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele! إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım 12. Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir. إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ İnna nahnü nuhyil mevta ve nektübü ma kaddemu ve asarahüm ve külle şey’in ahsaynahü fı imamim mübiyn 13. Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya. وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ Vadrib lehüm meselen ashabel karyeh iz caehel murselun 14. Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi "Biz, size gönderilen elçileriz!" إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ İz erselna ileyhimüsneyni fe kezzebuhüma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileyküm murselun 15. Kent halkı dedi ki "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ Kalu ma entüm illa beşerum mislüna ve ma enzeler rahmanü min şey’in in entüm illa tekzibun 16. Dediler "Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz." قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ Kalu rabbüna ya’lemü inna ileyküm le murselun 17. "Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir." وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ Ve ma aleyna illel belağul mübın 18. Dediler "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır." قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ Kalu inna tetayyarna biküm leil lem tentehu le nercümenneküm ve le yemessenneküm minna azabün eliym 19. Dediler "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz." قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ Kalu tairuküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmüm müsrifun 20. Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi "Ey topluluk, bu elçilere uyun!" وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ Ve cae min aksal medıneti racülüy yes’a kale ya kavmittebiul murseliyn 21. "Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar." اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ İttebiu mel la yes’elüküm ecrav vehüm mühtedun 22. "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O’na döndürüleceksiniz." وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı ve ileyhi türceun 23. "O’ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar." أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ E ettehızü min dunihı aliheten iy yüridnir rahmanü bi durril la tuğni annı şefaatühüm şey’ev ve la yünkızun 24. "Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim." إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ İnnı izel le fı dalalim mübın 25. "Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!" إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ İnnı amentü bi rabbiküm fesmeun 26. "Gir cennete!" denildi. Dedi "Kavmim bir bilebilseydi? قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ Kıyledhulil cenneh kale ya leyte kavmı ya’lemun 27. Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı." بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ Bima ğafera lı rabbı ve cealenı minel mükramiyn 28. Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ Ve ma enzelna ala kavmihı mim ba’dihı min cündim mines semai ve ma künna münziliyn 29. Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda söndüverdiler. إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun 30. Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi. يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ya hasraten alel ıbad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun 31. Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler. أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ Elem yerav kem ehlekna kablehüm minel kuruni ennehüm ileyhim la yarciun 32. Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar. وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ Ve in küllül lemma cemiy’ul ledeyna muhdarun 33. Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar. وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ Ve ayetül lehümül erdul meyteh ahyeynaha ve ahracna minha habben feminhü ye’külun 34. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık; وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ Ve cealna fiyha cennatim min nahıyliv ve a’nabiv ve feccerna fiyha minel uyun 35. Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı? لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Li ye’külu min semerihı ve ma amilethü eydiyhim efela yeşkürun 36. Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır. سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ Sübhanellezı halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya’lemun 37. Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler. وَآيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun 38. Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu. وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ Veş şemsü tecrı li müstekarril leha zalike takdiyrul aziyzil aliym 39. Ay’a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner. وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym 40. Güneş’in Ay’a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun 41. Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir. وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Ve ayetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun 42. Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ Ve halakna lehüm mim mislihı ma yarkebun 43. Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar. وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَ Ve in neşe’ nuğrıkküm fela sariyha lehüm velahüm yünkazun 44. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar. إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ İlla rahmetem minna ve metaan ila hıyn 45. Onlara, "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!" denildiğinde, hiç aldırmazlar. وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Ve iza kıyle lehümütteku ma beyne eydıküm ve ma halfeküm lealleküm türhamun 46. Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir. وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ma te’tiyhim min ayetim min ayati rabbihim illa kanu anha mu’ridıyn 47. Onlara, "Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!" dendiğinden, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler "Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu." وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Ve iza kıyle lehüm enfiku mimma razekakümüllahü kalelleziyne keferu lilleziyne amenu e nut’ımü mel lev yeşaüllahü at’amehu in entüm illa fı dalalim mübın 48. Bir de şöyle derler "Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?" وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn 49. Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir. مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te’huzühüm vehüm yehıssımun 50. O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler. فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ Fela yestetıy’une tevsıyetev ve la ila ehlihim yarciun 51. Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar. وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun 52. Şöyle diyecekler "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun 53. Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır. إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy’ul ledeyna muhdarun 54. O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız. فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Fel yevme la tuzlemü nefsün şey’ev vela tüczevne illa ma küntüm ta’melun 55. O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır. إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun 56. Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır. هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun 57. Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak. لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun 58. Rahîm Rab’den bir de sözlü selam! سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ Selamün kavlem mir rabbir rahıym 59. Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın! وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ Vemtazül yevme eyyühel mücrimun 60. Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi? أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Elem a’hed ileyküm ya benı ademe el la ta’büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn 61. "Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi? وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve enı’büduni haza sıratum müstekıym 62. Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta’kılun 63. Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem! هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ Hazihı cehennemülletı küntüm tuadun 64. İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün! اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ Islevhel yevme bima küntüm tekfürun 65. O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek. الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydıhim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun 66. Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler? وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ Velev neşaü letamesna ala a’yünihim festebekus sırata fe enna yübsırun 67. Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler. وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ Velev neşaü le mesahnahüm ala mekanetihim femestetau mudiyyev ve la yarciun 68. Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı? وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ Ve men nüammirhü nünekkishü fil halk efela ya’kılun 69. Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değildir; وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ Ve ma alemnahüş şı’ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur’anüm mübiyn 70. Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir. لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın 71. Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar. أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ E ve lem yerav enna halakna lehüm mimma amilet eydına en’amen fehüm leha malikun 72. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar. وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ Ve zellelnaha lehüm fe minha rakubühüm ve minha ye’külun 73. O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı? وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Ve lehüm fiyha menafiu ve meşarib efela yeşkürun 74. Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ Vettehazu min dunillahi alihetel leallehüm yünsarun 75. Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır. لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ La yestetıy’une nasrahüm vehüm lehüm cündüm muhdarun 76. Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz. فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ Fela yahzünke kavlühüm inna na’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun 77. Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o. أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübın 78. Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?" وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil ızame ve hiye ramım 79. De ki "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir." قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ Kul yuhyıhellezı enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkın alım 80. O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz. الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ Ellezı ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukıdun 81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O’dur. أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ Eveleysellezı halekas semavati vel erda bi kadirin ala ey yahlüka mislehüm bela ve hüvel hallakul alım 82. O birşeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir "Ol!" Artık o, oluverir. إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun 83. Herşeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüleceksiniz. فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Fe sübhanellezı bi yedihı melekutü külli şey’iv ve ileyhi türceun Yaşar Nuri Öztürk 2013 yılında Nazlı Kanaat ile nişanlanmıştı. Nazlı Kanaat kimdir ve şimdi nerede? Yaşar Nuri Öztürk eşleri ve çocukları kimler? Mide kanseri olan Yaşar Nuri Öztürk doğum gününde son nefesini verdi. Yaşar Nuri Öztürk aylardır hastane hastane dolaşıyordu. Sancılı bir süreçle veda ettiği dönemde gözler nişanlısı Nazlı Kanaat'ı aradı ama göremedi. Peki kimdir Yaşar Nuri Öztürk'ün uzatmalı nişanlısı Nazlı Kanaat niye ortalarda yoktu? Yaşar Nuri Öztürk eşi Canan Öztürk'den 2009 yılında boşandı. Bu boşanma o dönem hayli kirli olmuştu. Canan Öztürk 18 yıllık evliliği bitirirken Yaşar Nuri Öztürk hakkında deprem etkisi yaratan bir aldatma iddiasında bulunmuştu. NAZLI KANAAT İLE NİŞANLANDI Yaşar Nuri Öztürk ile eşi Canan Öztürk'ün boşanma davaları 2 yıl sürdü. 2013 yılında ise Yaşar Nuri Öztürk'ten aşık oldum nişanlandım duyurusu ile yeniden gündeme geldi. Nişanlısının ismi Nazlı Kanaat'tı. Ankara radyosunda Türk Sanat müziği sanatçısıydı. NASIL TANIŞTILAR Yaşar Nuri Öztürk büyük aşkını o dönem verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı; -Saba’nın Tümer programı buna aracı oldu tabiri caizse. Biz “Türk sanat müziğini bugün kim defosuz okuyor?” diye konuşurken ben de Nazlı Hanım’ın önemli bir yeri olduğunu söyledim. Yoksa Nazlı Hanım’ı tanımam; evli midir, bekâr mıdır, kaç çocuğu var, bilmem. O da zarif bir insan, teşekkür etmek için beni aradı. Zaten halası “Koca adam seni övdü, aç teşekkür et” deyince aramış. Oradan başladı iş. Bekâr olduğu ortaya çıkınca tabii kancayı taktım açıkçası. Sonuç böyle oldu. 48 - Fetih Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali Bismillâhirrahmânirrahîm. 1. Şu bir gerçek ki, biz sana apaçık bir fetih nasip ettik. 2. Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın. 3. Ve Allah sana onur ve kudret dolu bir yardımla destek verecektir. 4. O O'dur ki, müminlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman geliştirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi. Yalnız Allah'ındır göklerin ve yerin orduları. Alîm'dir Allah, Hakîm'dir. 5. İnanmış erkekleri ve inanmış kadınları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokması içindir bu. Sürekli kalıcıdırlar orada. Ve onların çirkin davranışlarını örtüp gizlemesi içindir. İşte bu, Allah katında çok büyük bir kurtuluş ve eriştir. 6. Ve Allah hakkında kötü sanılar besleyen erkek münafıklarla kadın münafıklara ve erkek putperestlerle kadın putperestlere, o kötülük girdabı başlarına dönesilere azap etsin diyedir bu. Allah onlara öfkelenmiş, onları lanetlemiş ve kendilerine cehennem hazırlamıştır. Kötü bir varış yeridir o. 7. Yalnız Allah'ındır göklerin ve yerin orduları. Azîz'dir Allah, Hakîm'dir. 8. Şu bir gerçek ki, biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. 9. Allah'a ve resulüne inanasınız, O'nu destekleyesiniz, O'nu yüce bilesiniz ve sabah-akşam O'nu tespih edesiniz diye. 10. O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey'atleşiyorlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir. 11. Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. 12. Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz. 13. Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık. 14. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. 15. Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar/onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar. 16. Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır." 17. Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır. 18. Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir. 19. Alacakları birçok ganimetler de nasip etmiştir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. 20. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın. 21. Sizin güç yetireceğiniz başka ganimetler de vardır. Allah onları kuşatmış bulunuyor. Allah, her şey üzerinde Kadîr'dir. 22. Eğer küfredenler sizinle savaşsalardı, sırtlarını dönüp kaçacaklardı. Sonra, bir dost da bir yardımcı da bulamazlardı. 23. Bu, Allah'ın öteden beri işleyip duran yolu-yöntemidir. Allah'ın yol ve yönteminde hiçbir değişme bulamazsın. 24. O O'dur ki, sizi onlarla galip getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan uzak tuttu. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. 25. Onlar o kişilerdir ki, küfre sapıp sizi Mescid-i Haram'dan geri çevirdiler, bekletilen kurbanlık hediyelerin, yerlerine ulaşmasına engel oldular. Eğer kendilerini tanımadığınız için çiğneyeceğiniz ve bu bilgisizlik yüzünden üzüntü ve kınayışla karşılaşacağınız inanmış erkeklerle inanmış kadınlar olmasaydı, iş başka türlü olurdu. Böyle olması, Allah'ın, dilediğini rahmetine sokması içindir. Onlar birbirlerinden ayrılmış olsalardı, inkâra sapanları acıklı bir azapla cezalandırırdık. 26. İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. 27. Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce size yakın bir fetih nasip etti. 28. O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter! 29. Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok sevecendirler/çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir. Kuran'ın Nisa Suresi tercümeleri Nisa Suresinin erkeklere karıları dövme4 özgürlüğü verir mi vermez mi? Kontrol ettiğim Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Elmalılı hamdi Yazır'ın ve Süleyman Ateş'in Türkçe Kur'an tercümeleri ile Pickthall'ün,i Shakir'in ve Tusuf Ali'nin Ingilizce Kur'an tercümelerine ve dünyadaki diğer Kuran tercümelerine göre, "Evet, koca, karısını dövebilir". Ancak, 07 Ağustos 2000 tarihinde, Show TV Reha Muhtar'ın sunduğu haber programında, Kemal Güran'ın Müslümanın El Kitabı adlı eserinde kadınların dövülmesiyle ilgili bölümü tartışıldı. tartışmaya katılanlardan Kezban Hatemi, Kuran'ın Türkçe tercümesinde Nisa Suresi'nin yanlış tercüme edildiğini, Kuran'da kadının dövülmesine dair bir emir olmadığını söyledi. Benzer iddiayı, çeşitli TV programlarında Yaşar Nuri Öztürk de dile getirmiştir. Bakalım gerçek nasıl? Türkçe tercümesiDiyanet Nisa 4/34. Allah'in kimini kimine ustun kilmasindan oturu ve erkeklerin, mallarindan sarfetmelerinden dolayi erkekler kadinlar uzerine hakimdirler. Iyi kadinlar, gonulden boyun egenler ve Allah'in korunmasini emrettigini, kocasinin bulunmadigi zaman da koruyanlardir. Serkeslik etmelerinden endiselendiginiz kadinlara ogut verin, yataklarinda onlari yalniz birakin, nihayet dovun. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayin. Dogrusu Allah Yuce'dir, Buyuk' tercümesi Ateş, Kur'an-ı Kerim Meali Yeni Ufuklar Neşriyat, 1975 - Milliyet 1996 Allah, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harcayıp kadınların geçimini sağladıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itaatkar olup, Allah'ın kendilerini korumasına karşılık Allah'in kendilerine verdiği başarı ile gizliyi korurlar kocalarına asla ihaney etmezler. Hırçınlık etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlarasokulmayın, dövün. Eğer size itaat ederlerse onların aleyhine başka rol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. Türkçe tercümesiYaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali Türkçe Çeviri, Hürriyet Ofset, 1994 baskısı Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizlikleinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin/onları dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka söz aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca tercümesiYaşar Nuri Öztürk, Kuran-ı Kerim Meali Türkçe Çeviri, Yeni Boyut, Istanbul 1999 baskısıNisa 4/ 34. Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsızlık ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca Nuri Öztürk'ün 1994 ve 1999 yıllarında yayınladığı Kuran tercümeleri kıyaslanınca görülüyor ki; 1999 baskısındaki tercümesinde Yaşar Nuri Öztürk, fikir değiştirmiş!.. Ayette, erkeklere kadınları "dövün" diyen kısmı çıkarmış!.. Başka dillerdeki Kuran çevirilerinde aynı ayette ne deniyor?Abdullah Yusufali'nin İngilizce tercümesi Men are the protectors and maintainers of women, because God has given the one more strength than the other, and because they support them from their means. Therefore the righteous women are devoutly obedient, and guard in the husband's absence what God would have them guard. As to those women on whose part ye fear disloyalty and ill-conduct, admonish them first, Next, refuse to share their beds, And last beat them lightly; but if they return to obedience, seek not against them Means of annoyance For God is Most High, great above you all. Shakir'in Ingilizce tercümesi Men are the maintainers of women because Allah has made some of them to excel others and because they spend out of their property; the good women are therefore obedient, guarding the unseen as Allah has guarded; and as to those on whose part you fear desertion, admonish them, and leave them alone in the sleeping-places and beat them; then if they obey you, do not seek a way against them; surely Allah is High, Great. Picthall'in İngilizce tercümesi [an-Nisa' 434] Men are in charge of women, because Allah hath made the one of them to excel the other, and because they spend of their property for the support of women. So good women are the obedient, guarding in secret that which Allah hath guarded. As for those from whom ye fear rebellion, admonish them and banish them to beds apart, and scourge them. Then if they obey you, seek not a way against them. Lo! Allah is ever High, Exalted, Great. Zaten Ingilizce biliyorsanız ya da elinize bir sözlük alıp bakacak olursanız, İngilizce Kuran'larda da aynen Diyanet'in, Elmalı Hamdi Tazır'ın ve Süleyman Ateş'in Türkçe Kuran çevirilerinde olduğu gibi, erkeklere kadınları "dövün" diyor. Sonuç Yaşar Nuri Öztürk'ün 1999 tarihli Kuran çevirisinde Nisa 34 yanlış tercüme edilmiştir. Nisa 34'e göre, erkekler, kadınları dövebilirler. Yaşar Nuri Öztürk'ün, 1994 yılındaki çevirisinde, diğer uzmanların yapmış olduğu Kuran tecümelerinde olduğu gibi "dövme"ye yer verilirken, 1999 yılındaki çevirisinde bunun sansür edilerek çıkarılması, bir bilim adamına yakışmıyor. Bu hareket, çağdaş kadının islamiyet gerçeklerini görerek islamiyetten uzaklaşmaması için yapılmış olan bir kandırmacadır. İslamiyet Gerçekleri Yaşar Nuri Öztürk'ten erkekleri kızdıracak sözler.. Saba Tümer'in programında konuşan ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, kadına şiddet konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kur'an-ı Kerim'de bile erkeklere öküz dendiğini söyleyen Öztürk bu iddiasıyla herkesi şaşırttı. Yaşar Nuri Öztürk Erkeklere Kuran'da bile öküz deniyor KUR'AN KADINI DÖVMEYE İZİN VERMİYOR Kimsenin bir başkasını cezalandırma hakkı olmadığını söyleyen Yaşar Nuri Öztürk, "Kuran'da kadını dövmeye izin veren bir hüküm yok. Bu yalan. Nisa Suresi 34. ayeti biz herkese açtık, şimdi herkes paylaşıyor. 'Kadını dövme hakkım var' diyor adam. O zaman iş nereye kadar gidiyor. Hakve geliyor 'Ulan öküz bu kahve neden böyle' diye pat-küt dövüyor. Böyle öküzler var biliyorsunuz. İnsan suretinde öküzler" dedi. KURAN'DA ERKEK 'ÖKÜZ' DİYE GEÇİYOR "Kuran’da erkek için kelime anlamı olarak öküz kullanılır. Enteresan, çok enteresan. Kuran'da Nisa suresinde geçiyor. Kuran kadınları nasıl himaye ediyor biliyor musunuz? Örtülü, açık çeşitli şekillerde. Mücadile suresi hakları için savaşan kadınları anlatır. Erkekler için böyle bir sure yok. Adeta teşvik ediyor. Haklarınız için savaşın" şeklinde konuştu. Saba Tümer ise Kuran'da erkek için 'öküz' dendiğini söyleyen Öztürk'ün sözleri karşısındaki şaşkınlığını 'Aaa!' diyerek gözterdi.

nisa 34 yaşar nuri öztürk